Sindire Sindire Okunası Gazeteler
Erdal Güven – KGK Danışma Kurulu Üyesi
Son 10 yılın en büyük beklentisi internet haberciliğinin gazeteleri bitirmesiydi. Ama beklenen olmadı; gazeteler bitmedi. İnternetin gücü basılı gazeteleri bitirmeye yetmedi. Habercilik ve gazetecilik kavramları değişim gösterdi, o kadar. Önce kentlerde yaşamlar yavaşladı. Kaliteli yaşamak isteyen bir kesim büyük şehirlerden uzaklaşıp, küçük kasabalarda daha yavaş bir hayatı tercih etti. Bu hayata uygun olarak yemek kültürü değişti, bu değişimle yeni eğilimler oluştu.
Hayatı hızlı tüketmek istemeyen bu insanlar aslında yeni bir yaşam tarzını da oluşturdular. Peki, habercilik bu yeni yaşam tarzına uyum sağlayabilir mi? Yavaş yaşayan bu insanlar ekranlarına düşen “beş kelime bir cümle, beş cümle bir paragraf” haberleri okuyup bu haberlerle yetinirler mi? Her haberi hızla tüketip unutan bir toplum, sindire sindire okuyan bir topluma dönüşebilir mi?
Habercilik hız gerektirir. Olaya ilk ulaşmak, haberleştirmek ve onu herkesten önce okuyucuya sunmak önemli bir başarıdır. Ama günümüz teknolojisinde anlık özel habere sahip olabilmek için haberci olmaya gerek kalmadı. Elinde kameralı bir telefonu olan herkes haberci. Artık ne denetim var, ne habercilik etiği. Herkes gördüğünü yalan yanlış yayınlıyor.
Sosyal medya bir çöplük olmuş durumda. Her paylaşım teyide muhtaç. Bu sığ sistem kendi içinde çözümler bulmuş. Bu haberlerin teyidini veren “otorite” siteler oluşmuş. Bu siteler de güya haberlerin doğruluklarını teyit edip, süzgeçten geçiriyorlar. Sonunda ortaya linç kültüründen esinlenmiş bir habercilik türü çıkıyor. Herkes duyduğuna gördüğüne göre haber yapıyor. Herkes herkesi yargısız infaz ediyor. Özellikle konu kadın ve çocuk olunca bu infazın dozu inanılmaz boyutlara ulaşıyor.
Yıllarca, Basın Konseyi Yüksek Kurul Üyeliği yapmış, Türkiye’de gazetecilik meslek ilkelerinin hazırlanmasına emek harcamış bir gazeteci olarak ortaya çıkan bu kimliksiz habercilikten rahatsızlığımı her fırsatta dile getirmeye çalışıyorum. Evet, gazetecilik mesleğinin temelini teşkil eden haber yarışında hız çok önemli bir ayraçtır. Ama bu yarış sosyal medya mecralarının yoğun kullanımıyla yeni bir boyuta atladı. Hızlı olacağım derken haberin sadece gündeme yansıyan kalıntılarıyla yetinir olduk. Derinlemesine bilgiyi haberin arkasındaki hikâyeyi unuttuk.
Köklü gazete markaları işin kolayını seçip, suçu okura atarak basılı gazeteleri rafa kaldırıp dijitale geçtiler ve muhabir çalıştırmamak için de vatandaş gazeteciliği denilen herkesin muhabir olduğu sağlıksız kaynaktan beslenmeye başladılar. Büyük internet şirketlerinin algoritmalarına göre haber yazmaya başladılar. Bunun adında da SEO haberciliği dediler. Polis-adliye, magazin, dış politika falan derken bir de karşımıza “SEO habercileri” çıktı.
“Gazetecilik” ile “habercilik” arasındaki farkı iyi kavrayabilirsek ne demek istediğimi çok daha kolay anlatabilirim. Amaç gelişmiş bir ülkenin bir yılda tüketeceği kadar haberi bir haftaya sığdırmak ise buna bir sözüm yok. Ama ben hafta sonu gazeteciliğinden bahsetmek istiyorum. Hafta içi dijital ortamda okurunun anlık nitelikli haber alma ihtiyacını karşılayan bir gazetenin hafta sonu okurlarına verdiği basılı gazeteden bahsediyorum. Bir hafta yaşananların didik didik edildiği, derinlemesine araştırılıp analiz edildikten sonra içine eser miktar ironi ilave edip yazılan yazılardan… Telaş içinde tüketilen değil, yavaş yavaş okunan gazetelerden bahsediyorum.
Sosyal mecra haberciliği artık anlamını yitirdi. Gazetelerin ve itibarı yüksek dijital haber sitelerinin sosyal medya hesapları dışında tüm hesaplar neredeyse çöplük durumunda.
Yeni bir döneme hazır olalım. Gazeteler geri dönüyor, derinlemesine haber analiz sayfalarıyla dolu haftalık gazeteler.