İçimizdeki Derin Sızı: Gazetecilerin Örgütlenme Hakkı
İpek Yezdani – KGK Etik Kurulu Üyesi
Journo.com.tr’de yayımlanan haberi ilk gördüğüm andan itibaren, Şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir şiirinde dediği gibi “İçimde derin bir sızı kaldı.” Peki neydi beni hüzünlendiren ama bazı İngiliz meslektaşlarımızı sevindiren bu haber? İngiliz Financial Times gazetesi bu yıl her çalışanına 5600 sterlin, yani bugünün kuruyla yaklaşık 102 bin TL yılbaşı ikramiyesi ödeyeceğini açıklamıştı.
Habere göre, Financial Times’ın baş yöneticisi John Ridding, tüm şirket çalışanlarına gönderdiği e-postada, “zorlu ortama rağmen 2021’de gösterdikleri başarılı performans” için teşekkür etti. Ridding şu ifadeleri kullandı:
“Son çeyrekteki gelir beklentilerimizi ciddi oranda aştığımızı ve bu yılı planlanandan çok daha yüksek bir kâr ile kapatacağımızı size söylemekten mutluyum. Tüm birimler ve bölümler iyi bir performans gösterdi ve salgının yarattığı şoklardan güçlü bir biçimde çıktı. Etkileşim ve abonelikler yaz sonrası dönemde etkileyici bir seyir izledi. Editöryel kusursuzluk, örnek bir iş performansı, işbirliği, yenilikçilik ve yoğun bir emek, yelkenlerimizi dolduran rüzgârla bir araya gelince bu başarı doğdu. Bu ölçekte bir başarının mutlaka ödüllendirilmesi gerekir.”
Financial Times’ın idari editörü Tobias Buck’ın ertesi gün gönderdiği e-postada, yayın ekibinin tüm üyelerinin maaşlarından bağımsız olarak 5.600 sterlin (bugünün kuruyla 102.343 TL) ikramiye alacağı açıklandı.
Press Gazette haber sitesine göre Financial Times’da gazetecilerin ortalama yıllık ücreti 70.000 sterlin (Yaklaşık 1 milyon 267 bin TL). Bu düzeydeki ücretin yüzde 8’i ise 5.600 sterlin tutuyor.
Buck’ın e-postasında, gazete yönetiminin İngiltere’deki Ulusal Gazeteciler Sendikası (NUJ) ile 2022 yılı için yürüttüğü toplu iş sözleşmesi görüşmelerine dair bilgiler de yer aldı. Sendikayla anlaşmaya vardıklarını açıklayan Buck, ilk aşamada yılda 77.000 sterlinden az kazanan gazetecilere 1 Ocak’tan itibaren yüzde 2.3 zam yapılacağını bildirdi.
“Özellikle daha düşük ücret alan meslektaşlarımızın maaşlarını ciddi oranda artırmak istiyoruz” diyen Buck, bu süreçte ücretlerdeki cinsiyet eşitsizliğinin de kısmen giderileceğini ekledi.
2015’te Japonya merkezli medya devi Nikkei’nin satın aldığı Financial Times’da gazetecilerin özlük haklarındaki kazanımlar uzun bir mücadelenin ardından geldi. NUJ’un liderliğindeki mücadele ile birlikte şirket yönetiminin ücret adaletine yaklaşımında son iki yıldır olumlu bir değişiklik olduğu kaydedilmişti.
Peki, aralarında benim arkadaşlarımın da bulunduğu Financial Times çalışanları için son derece sevindirici olan bu haber beni neden hüzünlendirdi? Tabi ki de Türkiye’deki gazetecilerin içinde bulunduğu durum yüzünden. İngiltere’de ve birçok gelişmiş Avrupa ülkesinde gazetecilerin sendikalı olmaları nedeniyle kazanılmış hakları her geçen gün daha iyiye giderken, bizde ise gazetecilerin çalışma koşulları her geçen gün daha da kötüleşmekte. Bunun da en büyük sebeplerinden biri örgütsüzlük, yani gazetecilerin haklarını arayabilecekleri bir sendikal yapı içinde olmamaları, daha doğrusu medya sahipleri tarafından gazetecilerin örgütlenmesine izin verilmemesi!
Her ne kadar sendikal hak Türkiye’de Anayasal bir hak olsa da, pratikte medya sahipleri ve yöneticiler “sendika” kelimesini duydukları anda hayalet görmüş gibi korkuyorlar. Oysa Avrupa’da birçok ülkede sendikasız gazeteci çalıştırmak yasaktır. Öyle ki İngiltere gibi bazı ülkelerde basın çalışanları, resmi basın kartlarını bile Gazeteciler Sendikası’ndan alırlar. Sendika neden önemlidir? Gazetecilerin hak ettikleri maaşı alabilmeleri, hak ettikleri sosyal haklara ve özlük haklarına sahip olabilmeleri, bir gazetecinin işten atılmasını bir patronun iki dudağı arasında olmaması için. Gazetecilerin, hükümetin hoşlanmadığı bir şeyleri yazdı diye ya da “ha” deyince sudan sebeplerden dolayı işten atılmayacaklarını bilmeleri, bir ülkedeki basın özgürlüğünün temel taşlarından biridir.
Ancak Türkiye’de gazetecilerin örgütlenme hakkı çoktan ellerinden alındı. Ve ana akım medyada yeniden örgütlenmeye çalışan son grup da kendilerini yasal tazminatları – yasadışı bir şekilde- gasp edilmiş halde kapının önünde buldu. (Bakınız; 2019’da ben dahil Hürriyet’ten tazminatlarına el konularak atılan 45 gazeteci). Bu, şu anlama geliyor: “Ben sizi köle gibi çalıştırırım ve istediğim zaman da işten atarım.” Öyle ki, Demirören grubunun 45 gazeteciyi yasal tazminatlarına el koyarak işten atması, Avrupa Birliği’nin Ekim ayında açıklanan Türkiye ile ilgili 2020 İlerleme Raporu’na bile girdi!
Aslına bakarsanız bu zihniyet, gazetecileri; Vietnam’da, Kamboçya’da, günde 1 doların altında çalışmak zorunda bırakılan, hiçbir sigortaları olmayan ve en ufak bir itirazda kendini kapının önünde bulan ucuz işgücü olarak görüyor. Üçüncü dünya ülkelerine ait bu köhne zihniyetin acilen değişmesi gerekiyor. Önümüzdeki dönemde bu büyük sorunun mutlaka halledilmesi, gazetecilerin örgütlenme hakkının yeniden verilmesi, buna engel olan medya patronlarına da ceza kesilmesi gibi önlemlerin alınması şart..
İNGİLTERE’DE RESMİ BASIN KARTINI DA SENDİKA VERİYOR
İngiltere’de resmi basın kartları, 1907 yılında kurulmuş olan “Ulusal Gazeteciler Sendikası” (National Union of Journalists- NUJ) tarafından veriliyor. Dünyanın en büyük gazetecilik sendikalarından biri olan NUJ’un, İngiliz gazetecilerin yanı sıra İrlandalı gazetecilerin de aralarında bulunduğu 35 bin üyesi bulunuyor. NUJ tarafından verilen basın kartı, İngiliz polisi ve tüm kamu kuruluşları tarafından da kanunen tanınmak zorunda. Aralarında BBC ve Reuters gibi dünyanın en önemli medya kuruluşlarının da bulunduğu tüm medya şirketleri bu kartı kabul ediyor. NUJ tarafından gazetecilere verilen Basın Kartı, dünyanın en prestijli kartlarından biri olarak kabul ediliyor çünkü bu kartın gazeteciler için İngiltere’de açamayacağı kapı yok. Sendikanın verdiği Basın Kartı’nın sahibiyseniz maaş artışı, sosyal haklar, haber takibi için istediğiniz yere girebilme, bilgi edinme, vs. gibi çok önemli ve insani çalışma şartları için gerekli haklara sahip oluyorsunuz.
NUJ’un adını ilk kez İngiltere’de, City University of London’da Master yaptığım ve bir yandan da Associated Press haber ajansında çalıştığım yıllarda iş arkadaşlarımdan duymuştum. Hatırlıyorum, gazeteciler için bir yılbaşı partisi düzenlenmişti ve o partiye bile sadece NUJ’un verdiği basın kartı sahibi olanlar girebiliyordu! Ben de o yıllarda genç ve kanı deli akan bir gazeteci olarak partiye gidebilmek için “NUJ kartım yok ama benim Associated Press kartım var” dediğimde herkes bana gülmüştü, çünkü sendikanın verdiği Basın Kartı’nın yanında medya şirketlerin verdiği kimlik kartının hiçbir işlevi yoktu!