Kıtalar Arası Gazetecilik ve Türkiye
Kıtalar Arası Gazetecilik ve Türkiye
Gazeteci, yeri geldiğinde ekonomik, siyasal, askeri ve toplumsal gelişmeleri yorumsuz aktararak bu gelişmeleri kamuoyunun takdirine bırakan, yeri geldiğinde de yani gerektiğinde bu gelişmelerin yol açtığı ya da açabileceği krizlere çözüm yolu öneren kimsedir.
Bu tanımdan yola çıkarak gazetecinin, karanlık günlerden geçen toplumun elindeki el feneri, iyi dönemlerdeyse bu dönemin istikrarlı bir şekilde devam etmesi için toplum rehberi olduğunu söylememiz yanlış olmaz.
Günümüzde gazetecinin hiçbir koşulda tam bağımsız olması mümkün değildir. Gazeteci bazen kapitalizmin olumsuz etkilerinden kaynaklı olarak finanse edildiği yapılardan ya da ideolojisinden etkilenerek işini yapmaktadır. Ama ülkesinin bulunduğu politik denklemlerde ülke çıkarına olabilecek yol ve yöntemlerin tespitini yapan gazetecilerin ülkemizde fırsat bulabilmesi ve artması, bağımsız ve ülke çıkarlarını gözeten siyasi otoriterlerin varlığıyla doğru orantılıdır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, önce Avrupalı ülkelerin kolonisi daha sonra da kolonisi oldukları bu ülkelerin kontrolü altında bağımsızlıklarını kazanan Arap yönetimleri, Avrupalıların kendilerine çizdikleri çizgilerin dışına çıkmadan bugüne kadar ülkelerini yönetmiştir ve yönetmeye devam etmektedir. Avrupalılar bu coğrafyayı resmi olarak terk ederken fiili olarak terk etmemek ve etkilerini devam ettirebilmek için bazı ülkelerde laiklik adı altında mezhepçi, bazı ülkelerde ise hanedanlık adı altında tebaa milletlerin oluşturacak sistemler kurdurtmuşlardır. Bu durum bu ülkelerin basın mensuplarını da olumsuz etkilemiştir. Zira bu ülkelerin basın mensuplarının özellikle uluslararası konularda toplum yararından çok toplumu ayrıştırabilecek mezhepçi ya da koşullar ne olursa olsun mevcut yönetimin propagandasını yapan reklam araçlarına dönüşmesini sağlamıştır. Bu sistemlerde “gazetecilik” yapanların yabancı ülkeler tarafından devşirilmesi kolaydır. Yani Batılılar buraları terk ederken önce sistemi belirlemiş daha sonraki süreçlerde de önce ekonomik sonra da basın aracılığıyla bu ülkelerdeki işgalci pozisyonlarını devam ettirmiştir.
Batılı medya organları genel anlamda kendi ülkelerinin izlediği stratejileri, ahlaki değerleri dahi gözetmeksizin savunan, strateji geliştiren medya mensupları yetiştirmiş ve dünyanın dört bir yanına bu mensuplarını yaymıştır.
Türkiye iki kıta arasında her konuda olduğu gibi bu konuda da önemli bir denge unsurudur. Çünkü “Yurtta barış, dünyada barış” şiarıyla başkent olmuş Ankara’nın merkez olduğu siyasi stratejiler, sadece Türk Milleti’nin değil bütün insanlığın barış içerisinde yaşayabilmesi için şarttır. Bu siyasi stratejileri iyi okuyabilecek, geliştirecek ve dünyaya anlatabilecek gazetecileri yetiştirmek de Türkiye’nin doğal misyonudur.
Dolayısıyla ülkemizin ekonomik, siyasi, güvenlik konularında çok kritik bir dönemden geçtiği bugünlerde topluma ve toplumun siyasetçilerine “el feneri” olabilecek gazetecilere ihtiyaç vardır. Ankara merkezli Küresel Gazeteciler Konseyi farklı görüşteki yerli, yabancı gazetecileri bir araya getirerek ulusal ve uluslararası anlamda bu sürece hizmet ediyor, topluma ışık tutabilecek gazetecilerden teşekkül ediyor. Konseyin edinmiş olduğu bu misyon sadece Türkiye’nin değil, uluslararası toplumun bir değeri olmasını sağlamıştır.
Deniz Büstani
KGK SURİYE TEMSİLCİSİ