İTİRAF EDİN
Madem öyle, Türkiye ve dünya gündemine gönderme yaparak bu kez “Küpelik” sözümüzü baştan söyleyelim: Haksız olduğunu anladığın anda senin için yeni bir hayat başlar. (Çin Atasözü)
Eli kalem tutan bizden biraz daha eskiler, kalemi-kağıdı çoktan unuttuklarından sarılacaklar kişisel bilgisayarlarına, laptop’larına, başlayacaklar eskiden yaşadıklarını yılbaşlarını yazmaya. Değişmeyen özlemlerini, en güzel örneklerle (!) süsleyecek, hatırlarını ballandıra ballandıra yazacaklar, “çala klavye”. ( Çalakalem yazmak tabirinin yeni versiyonu)
Örneğin; transistörlü radyolarda dinlenen yılbaşı programları, eş-dost arasında oynana tombala oyunu, sobalar üstünde pişirilen kestaneler, patlatılan mısırlar, yılbaşı olduğu için gelenek haline gelen ama kesinlikle “ bir çıkarsa- ya çıkarsa” beklentisi olmadan alınan milli piyango biletlerinin heyecanı vesaire. Ben eski yılbaşlarını hiç özlemiyorum. Nesrin Topkapı iki göbek atacak diye gözlerimizin fal taşı gibi siyah-beyaz televizyonun camına yapıştığı günleri mi özleyeceğim. ( Göbek sanatımız (?), o zaman estetik olarak görülmez; göbek attı, kıvırdı, salladı, çalkaladı türünden sözlerle hafife alınırdı. Dahası var, gecenin bilmem kaçında Zeki Müren konserini beklediğim yılbaşlarını mı özleyecekmişim? Peh! Sağlık, başarı, mutluluk, huzur, barış gibi kelimeleri cilalayıp cilalayıp dostlarımıza, sevdiklerimize özenle seçtiğimiz kartlara yazıp gönderme işini, okumayı yazmayı öğrendikten sonra tam otuz beş yıl boyunca yapanlardanım. Hiç unutmam yalanan pullardan dolayı vücutlarımız tatlı türünden yiyeceklere ihtiyaç hissetmez, aralık ayının ikinci yarısından itibaren kahvaltı sofralarında reçelin yüzüne kimse bakmazdı. Fakat reçel satışlarının düşmesi asla ekonomimize durgunluk olarak yansımazdı. Çünkü, pul ve yeni yıl kartlarındaki satış bu açığı kapattırır, IMF’den gelecek para kadar olmasa da borsamızın kıpırdamasına, döviz fiyatlarının sabit kalmasına yeterdi. Bu yıl da hiç kimseye yeni yıl için dilekte de bulunmayacağım. Görüyor, şahit oluyorum ki; sağlık diledikçe sağlıksız, huzur diledikçe huzursuz, başarı diledikçe başarısız oluyorsak; barış diledikçe savaşların ardı arkası kesilmiyorsa, başımızı ellerimizin arasına alıp beş dakika düşünmek zorundayız. Demek ki yazıları, söylenen o süslü sözlerde ya kimse samimi değil ya da can-ı gönülden dilek dilenmemiş bugüne kadar. Milyonlarca, milyarlarca dileğin, temenninin her yıl tersinin gerçekleşmesinin başka türlü izahı var mı? Kim bilir belki de daha sonraki yıllarda da bu günleri bile aratan yazılar yazacağım Allah ömür verirse, kim bilir. Yeni yıla mutlaka bir şeyle başlamak istiyorsanız ve bu isteğinizde gerçekten samimiyseniz, çağırımı yineliyorum: 2021 yılına büyük küçük demeden bir hatamızı, bir kusurumuz itiraf ederek başlayalım; var mısınız? Bakalım ne olacak.
İtiraf ediyorum:
Evet 2021, evet yeni yıl, “hoş geldin” demek gelmiyor içimden. Yaşamaktan bıktığım, misafirperver olmadığım için değil. Akan gözyaşlarını durdurmaya, savaş çığlıklarını susturmaya, aç insanları doyurmaya, ezilene, hastaya, dertliye, işçiye, emekliye, fakire umut; haksızlıklara kalkan olmaya senin de gücün yetmeyeceğini bildiğim için. Gelişinin ilk dakikalarında şerefine patlatılan havai fişeklerin ışıltılarına sakın aldanma. Sabahın ilk ışıklarıyla biz insanlar kaldığımız yerden devam edeceğiz. Aksini iddia edenlerle her türlü iddiaya varım; eğer haksız çıkarsam 365 gün sonra senden özür dilemeye hazırım. Şimdilik kusura bakma 2021…
İtiraf ediyorum: Çocukluğumun yılbaşı gecelerini deli gibi özlüyorum, hatırladıkça burnumun direği sızlıyor hem de…