Televizyon Haberciliği

19.10.2020

Bülent ÇÖLTEKİN – TV100 Haber Koordinatörü

Haber kanalları, sadece kendi aralarında değil, eğlence kanallarının haber bültenleriyle de rekabet halinde.

Bu rekabette haberin önce ve doğru olarak verilmesi ilk plana çıkıyor. Kanallar haberi ilk veren olabilmek için

müthiş bir mücadele içinde. Canlı bağlantılar, uzman konuklarla

olayları ekrana getiriyorlar, soru işaretlerine cevap arıyorlar.

Bunu yaparken  yöneticiler açısından  hız ön planda.

İzleyici açısından durum pek öyle değil.

Diğer ön plana çıkansa reyting yani izlenme oranı.

Bazen reyting önemli değil, önemli olan etkinlik denir ama inanın reyting sadece reyting değildir. Bütün yöneticiler, bütün patronlar ‘İzlenmek’ ister.

Peki izlenmek için ne yapmak gerekir?

İlginç haberler mi?

Haberi en önce verebilmek mi?

Haberi doğru anlatabilmek mi?

Olabildiğince tarafsız kalabilmek mi?

Doğru uzmanlar bulabilmek mi?

Tartışma programlarında doğru isimleri

karşı karşıya getirip, olayı iyi anlatmak mı?

Görüntüleri iyi takip edip, iyi kullanmak mı?

Haber merkezlerinin başında olan bütün yöneticiler, bu saydıklarımın önemini teyit edeceklerdir.

Benimsediğim yöntemse önce “Anlaşılır” olmaktır.

Sonra da elindeki görüntüyü iyi kullanmak, iyi okumaktır.

Yani haberi anlatırken, ilkokulda okumayı öğrendiğimiz fişlerdeki gibi anlatmak.

“Ali topu tut.”

“Koş Ayşe koş.”

İşte bu kadar net cümlelerle haberi anlatmak.

Gereksiz tasvirlerle, gereksiz bilgilerle haberi boğmaktan uzak durmak.

Kam-spikerleri uzun tutmamak.

Hangi spikerin sözleri, bir şehit annesinin gözyaşlarından daha etkili olabilir?

Hangi spiker, kedisini alıp yangından kaçan dedenin bakışlarını anlatabilir?

Haber, şehidimizin annesinin gözyaşları, mesajları üzerine kurulmalı.

Ya da kedisini alıp yangından kaçan dedenin bakışları alınıp, o anlatılmalı.

Televizyonda söylediğin her kelime havaya çıkıyor.

Bir anlamda uçup gidiyor.

Yani yazılı basında olduğu gibi dönüp yeniden bakma, ‘Bu cümlede ne denmişti acaba’ diye tekrar etme şansın yok.

O halde dikkat edilmesi gereken iki husus var:

İlki, görüntüyü iyi seçmek.

Sonrasında o görüntüyü sade bir dille anlatmak.

Görüntünün değil içeriğin önemli olduğu haberlerde, sade dilin önemi bir kat daha artıyor.

Haberi bilgiye boğmak yerine temelini vermek, haberi anlatırken de konudan konuya atlamamak önemli.

Bu nedenle televizyonda KJ, gazetede ise manşet ya da başlıklar iyi kullanılmalı.

Etkili KJ’ler yani manşet ve başlıklar atılmalı.

Televizyon haberciliğindeki manşet  haberciliği en doğru habercilik olabilir.

Yani diyelim ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor.

Çeşitli konulardaki sözlerini başlık başlık haberleştirmek daha doğru.

Bir KJ-manşet atıp sadece o konuyu içeren sözlerini vermek haberi daha anlaşılır hale getirecektir.

Aynı durum CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, MHP lideri Devlet Bahçeli ya da İyi Parti lideri Meral Akşener için de geçerli. Manşet haberciliği, konuları bölüp, parçalayarak vermek doğru yöntem gibi geliyor bana.

Televizyon haberciliğinin belirleyici yanı anlaşılır olması.

Haberin süresinin 1 dakikayı geçmemesi çok belirleyici.

Uzun haber izleyici açısından sıkıcı olabiliyor.

Çağımızın hız çağı olduğu unutulmamalı.

Zaten doğru, tarafsız olması gibi evrensel ilkelerin haberde yer almasının kaçınılmaz olduğunu da bir kez daha altını çizerek

vurgulamak isterim.

Özetle anlaşılır haber, manşet haber, görüntü ağırlıklı haber; bence eşittir televizyon haberi.