Pandemiyle değişen uluslararası dengeler ve krizi fırsata çevirenler
Benan KESPUTLU – KGK Dış Medya Başkan Yardımcısı
Kovid-19’un etkisi uluslararası ekonomik dengelerin yanısıra, paralelinde uluslararası politik dengeleri de sınavdan geçirmeye devam ediyor. Mevcut müttefiklerin durumu, uluslararası organizasyonların yapıları, çalışma şekilleri, birbirlerine güvenleri, kendi çatıları altındaki ekonomik, politik, askeri oluşumlar ve bu oluşumların faaliyetlerinin etkileri tartışmaya açık bir konu haline geldi. Dahası bunların kendi içindeki çalışma şekilleri gözden geçirilmeye, hatta sorgulanmaya başlandı.
Virüsten kaynaklı ölümler bir tarafa, safların kendilerine uzun vadede çıkar sağlamak amacıyla attığı hamleler tarihe düşülen yeni notlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu süreçte bizi şaşırtan diyaloglara ve görüntülere de sıkça şahit olmadık değil.
“Devler” adeta bir anda küçülmeye ve kendi iç hesaplaşmalarına dalmaya başladılar.
İşin açıkçası paranın bir yere kadar yettiği, konvansiyonel silahların sözünün geçmediği bir süreç bu. Öngörüler ve önceden alınan tedbirlerin sonuçları da birbirleriyle yarışır halde.
Krizi fırsatlara çeviren ülkeler ise “rövanşta”.
Malum, Çin-ABD ya da ABD-Rusya arasında süregelen küresel bir liderlik mücadelesi var. Fakat Kovid-19’da ABD’yi kendi başının çaresine bakamayan, sağlık sistemi özelleştiği için bu süreçte adeta çökmüş olan bir ülke olarak görür olduk.
Oysa ABD dünya savunma harcamasını ve silah ihracatı pastasını elinde bulunduran, pek çok ülkede üssü olan bir “süper güç” temsili olarak görüyordu kendini. Virüs sonrası ABD’nin, yenilgisinden ve çaresizliğinden bahsetmeye başlanıldı.
NATO’nun patronu olan ABD’nin bu çaresizliğinden bahsederken, bu süreçten Çin’in ve Rusya’nın oldukça faydalandığına ve tüm ülkelere yardım elini uzattığına şahit olduk.
Virüsün hızlıca yayıldığı İtalya caddelerinde, yardım için gelen Rus askeri araçlarını görünce, AB ve diğer NATO ülkeleri nerede diye sormadan edemedim.
Rusya, bu kriz anını son derece profesyonel bir şekilde “fırsata çevirmiş”, İtalya sokaklarına insani yardıma koşmuştu.
Çin ve Küba da benzer hamlelerde bulundu. Yaşananlar gerçekten ilginç ve düşündürücü.
Gerçi İtalya ve Rusya’nın yakınlaşan ilişkileri ve Putin’in İtalya sempatisi, İtalya’nın eski Başbakanı Berlusconi dönemine dayanıyor.
Berlusconi’nin 2008 yılında Rusya’nın Avrupa Birliği’ne katılması önerisiyle pekişmişti aralarındaki dostluk.
Aslında ilişkiler daha çok kişiseldi o dönem. Oysa şu anki İtalya Başbakanı Giuseppe Conte ile Vladimir Putin’i hiç o kadar samimi görmedik biz.
Öte taraftan, sahadaki uygulamalar farklıydı. Bir NATO üyesi olan İtalya, tatbikatlarda ortak hedef olan Rusya’ya büyük bir hassasiyetle yaklaşırdı, yaklaşıyor da. İtalya, Rusya’yı ana tehdit olarak görür ve savunma harcamalarını da buna göre düzenlerdi. AB’nin de en sadık üyelerindendi İtalya. Ta ki koronavirüs sırasında AB’den yardım talep edip, karşılık bulamayana kadar…
Avrupa Birliği deyince, 28 üyeli, seçerek alan ve gittikçe “gelişen”, kendi ordusunu kurmayı planlayan, kendi içinde sınırları olmayan bir yapıdan bir organizasyondan söz ediyoruz. Bunların çoğu da NATO üyesi ülkeler. Kovid-19’un ortaya çıkmasıyla birlikte görüldü ki AB, bu tür bir küresel salgın hastalığa hiç hazır değil.
Sadece İtalya’nın değil, AB ülkeleri İspanya’nın taleplerine de ilgisiz kaldı. Oysa Almanya, Fransa ve Danimarka, birliğin en zengin ülkeleri olarak İspanya’ya da yardımda bulunabilirdi.
Yani burada küresel aktörler olan ABD ve AB’nin zengin ülkeleri, kendi ekonomik çıkarlarını birinci sıraya aldılar ve onu uyguladılar, diğer taraftan AB ülkelerinin geneli, iç ve dış egemenliğin çok önemli olduğunu anladılar.
Ortaya çıkan bir başka gerçek de şu oldu; bu küresel aktörler savunma sisteminde harcadıkları paranın miktarını, küresel bir salgında kullanabilmek için kendi sağlık sistemine ayırmamış olması. Savunma sistemindeki disiplini sağlık sistemine yönlendirmeyi hesaba katmadıkları bir gerçek.
İşte bu noktada, çok ilginçtir ki ABD, AB ve NATO’nun el uzatamadığı boşluğu, düşman olarak gördükleri Çin, Rusya ve Küba doldurmaya başladı ki bu tarihi bir gelişmedir.
Kovid-19 ile birlikte AB içinde her ülkenin kendi başının çaresine bakma yoluna gitmesi, ulus devletlerin daha çok güçleneceği yorumlarını da beraberinde getiriyor. Bu da daha öncesinde İngiltere örneğinde gördüğümüz gibi, başta İtalya olmak üzere bazı ülkelerin birlikten çıkmak istemesine ve AB ülkelerinin zincirlerinin kırılmasına neden olabilir. Özetle AB, bu krizi en kötü geçiren ve yönetemeyen taraf olarak karşımıza çıktı.
Kendini dinlemeye alan bir diğer organizasyon da NATO. Ancak NATO bu süreçte eksiklerini kabul ederek ve gözden geçirerek yenilenme sürecine girdi gibi. Genel Sekreter Jens Stoltenberg organizasyonun 2030’a kadarki stratejisinden bahsederken, kararlılık vurgusuyla “çalışmaya devam edeceğiz” diyor ancak “güçlü kalmaya ve daha ‘bütün’ olmaya da özen göstereceğiz” eklemesi yapıyor. Burada aslında önemli bir öz eleştiri söz konusu.
Çünkü bu süreçte NATO’nun üye ülkelerinin yeterince birlik içinde olamadıklarına dair yapılan eleştirilere, “daha önce de krizler yaşadık ama birlikte atlattık” demekle yetinmişti yapı.
Kovid-19’un hızla yayıldığı süreçte “Birliklerimiz hazır ve çalışmaya devam ediyoruz” deseler de virüsün Fransa ordusu başta olmak üzere, diğer üye ülkelerin askeri birliklerinin içinde rastlanması, izlenecek yol haritası açısından düşündürücü.
Buna rağmen Afganistan’dan Kosova’ya kadar yakın dönem planlamalarında şimdilik bir değişiklik de görünmüyor.
Tatbikatlarda, toplantılarda içerik olarak yenilikler yapılması olası ama “birlikte daha güçlüyüz” vurgusu, Rusya’ya karşı genel bir duruşun göstergesi.
Bu da bir strateji!
Öte taraftan Rusya’nın hiç vakit kaybetmeden tatbikat senaryolarına bile hemen salgınla mücadeleyi eklemesi de dikkat çekici.
Özetle, şu anda dünya genelinde “normalleşme” sürecine geçilmiş gibi görünse de arka tarafta her an yaşanabilecek başka bir “biyolojik durum”la ilgili “B” planları oluşturulmaya başlandı. Ülkeler, uluslararası organizasyonlar kendi savunma harcamalarının bir bölümünü sağlığa ayırma ve yeni stratejiler geliştirme çabasında. Öte taraftan krizi fırsata çeviren Çin, Rusya, Küba gibi ülkeler kendilerine yeni saflar bulup, dünya ekonomisine alternatif yollarla hakim olma gayretindeler.
Zira şu anda çanlar herkes için çalmaya devam ediyor!