Pandeminin Getirdikleri
Memet Duran Özkan – KGK Yönetim Kurulu Üyesi
Covid-19 Pandemisi, bir yılı geride bırakırken insanoğlunun bugüne kadar kadim dönemlerden beri evrimsel gelişimin bir sonucu olarak edindiği yaşam biçimi ve alışkanlıklarında köklü değişiklikleri dayatması, bu dayatmaya bağlı olarak yeni alışkanlıkları ve davranış biçimlerini insanların fazla direnmeden kabullenmesiyle birlikte hızından pek de bir şey kaybetmeden devam ediyor.
Pandeminin dayattığı değişiklikler, sadece kültürel boyutta bir değişiklik olmaktan öte yaşamın her alanında kendisini hissettiren, geleneksel olan her şeyi terk etmeye zorlayan, ya da günümüzde artık geleneksel olana yer olmadığını, çağın yeni pandemilere gebe olduğunu, o nedenle bireyin kendisini korumakla ve yeni kurallara uymakla zorunlu olduğu bilinci verilerek, toplum bireylere indirgenip yeniden formatlanmakta.
Sosyal bir varlık olan insanın önüne, toplumsal olan her şeyin bireyin yaşamını tehdit eden bir unsura dönüştüğü, sosyalleşmenin terk edilip insanın bireyselleşmesiyle birlikte daha sağlıklı ve özgür bireylerin olacağı, pandemi araçsallaştırılarak dayatılmakta. İnsanların bir araya gelmesini sağlayan her türlü etkinlik, faaliyet hızla terkedilip teknolojinin ve dijitalleşmenin getirdiği yeni tip iletişim araçları ile evde yaşamın daha ideal olduğu fikri insanlara sunuluyor. Buna bağlı olarak da ofis ortamında yapılan birçok işin internet aracılığıyla evde bilgisayar başında rahatlıkla yapılabileceği, işe/ofise gitmenin gereksiz olduğu, çalışanın sağlığı bahane edilerek ofiste 8 saat çalışma yerine, evde esnek çalışma adı altında 24 saat çalıştırılmaya alıştırılıyor.
Öte yandan normal şartlarda insanların karşı çıkacağı birçok anti demokratik uygulama, devletler tarafından pandemi ile mücadelenin bir aracı olarak sunulmakta. Demokratik olmayan bu uygulamalara insanlar karşı çıkmadığı gibi gönüllü olarak kabul etmekteler. Demokrasinin beşiği sayılan Avrupa ülkelerinin pandemi karşısında yetersiz kalması, çeşitli medya organlarınca servis edilirken, lider endeksli totaliter ülkelerin –Çin, Rusya gibi- pandemi karşısındaki başarısı –özellikle Çin’in-pandeminin başlangıcı olan Wuhan şehrinde hiç covid hastasının kalmadığı yönünde haberlerle destanlaştırılarak insanların lider endeksli rejimlere daha sıcak bakmaları, bilinç altına yerleştiriliyor. Böylece daha demokratik bir dünyadan daha totaliter bir dünyaya doğru insanlar sesiz sedasız yönlendiriliyor.
Televizyon tartışmalarının odağında pandemiden sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı var. Artık eskisi gibi olmayacak olan şey ne? Geleneksel olanın terk edilip teknolojinin ve dijitalleşmenin gelişmesiyle birlikte edineceğimiz yeni alışkanlıklar mı? Örneğin düğün salonlarında 500-1000 kişiyle yaptığımız düğünler yerine sadece iki ailenin katıldığı düğünler mi yapacağız? Ya da geniş katılımlı cenaze törenlerini terk edip; Facebook, Twitter gibi sosyal medya alanları üzerinden birbirimize başsağlığı mı dileyeceğiz? Park ve kafelerde masada oturan sayısı bir elin parmağını geçmeyecek mi? Dernek, sendika gibi sivil toplum kuruluşlarını terk edip sosyal medya grupları ile mi yetineceğiz? Bu günlerde ülkelerin uygulamaya soktukları yasaklara bakılırsa insan ırkı zaman içinde bu tür alışkanlıklarının büyük bir bölümünü terk edecek. Bu yönde kendi kendimizi sorguladığımızda, bu tür geleneksel alışkanlıklarımızın birçoğunu bir yıldır nerdeyse terk ettiğimizi rahatlıkla görebiliriz.
‘Pandemiden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ cümlesiyle söylenmek istenen sadece bu tarz geleneksel davranış biçimleri mi? Kuşkusuz değil. Bunların yanı sıra asıl söylenmek istenen dijitalleşmeyle birlikte tüketim alışkanlığımızın değişeceği. Elimizdeki bir akıllı telefonla, istediğimiz ürünü, gıdayı, bilgiyi yani tüketilmesi mümkün olan her şeyi birkaç tıklamayla çağdaş ödeme araçlarıyla alabileceğiz. Bu durum dijital alanı kontrol eden veya kullanan az sayıda global şirketin dünya ticaretini kontrol etmesi anlamına geliyor. Günümüzde bile bu alanı kullanan global şirketlerle yerel şirketler arasında devasa uçurumlar oluşmuş durumda. Dünyanın kıt olan kaynakları gittikçe bu global şirketlerin kasasını doldururken, dünyanın geri kalanı bu kıt kaynaklardan her geçen gün biraz daha mahrum bırakılıyor. Bu durum ise dünya kaynaklarının belli bir grup insanda toplanmasına, geri kalan insanların ve ülkelerin kaynak ve zenginlikten yoksun olması sonucunu beraberinde getiriyor. Uzun vadede bunun sonucu dünya çapında kaos ve iç karışıklık. Hal böyle olunca küreselleşen kapitalizmin önünde tek bir seçenek kalıyor ki bu da pandemiyi fırsata çevirip demokrasiden vazgeçmek. Bugünlerde yapılan da tam olarak bu.