Yardım kolisinin üzerindeki o söz
Sertaç Virancık – KGK Yönetim Kurulu Üyesi
Yatıyoruz koronavirüs, kalkıyoruz koronavirüs. Bu illet bizzat hayatımızın içinde artık. Yaşantımızı da ister istemez ona göre şekillendirmek zorunda kaldık.
İşimiz gücümüz, yeme, içme, alışveriş alışkanlıklarımız, hatta aile içi ilişkilerimize bile hükmediverdi. İnsanlık 1 yıl gibi kısa bir sürede “esir” düştü bu hastalığa. Şimdi dışarıda durum ne, şöyle bir göz atalım…
“Süper Güç” ABD’de ölümlerin ardı arkası kesilmiyor. Cesetler, AVM otoparklarına çekilmiş TIR dorselerinden bozma seyyar morglarda bekletiliyor.
Peki Ya Rusya? Hatırlayınız; çok değil nisan ayında devlet başkanı Putin kameraların karşısına geçip maske başta olmak üzere koruyucu ekipman eksiklerinin olduğunu söyleyince, kaosun rengi bir tık yükselmişti.
Ya İngiltere? “Sürü bağışıklığı stratejisi” tutmadı. Ölümler freni boşalan kamyon misali, aldı başını gitti. Durum önüne geçilemez bir hal adı.
27 üyesi olan Avrupa Birliği’ne (AB) de kabus çöktü. Hepimizin kanı, İtalya ve İspanya’daki sokaklarda, parklarda, hatta hastane bahçelerinde çürümeye terk edilmiş cansız bedenleri görünce bir anda donuverdi. AB’yi sırtlayan Fransa ve Almanya ekonomileri ise kontak kapatmak zorunda kaldı.
Gelelim Türkiye’ye… Pandemi süreci nasıl işledi? Neler yapıldı? Kriz nasıl yönetildi? Dönüm noktalarını, kırılma anlarını hep beraber hatırlayalım.
Elbette ilk amaç virüsün yayılma hızının yavaşlatılması ve vereceği zararı minimuma indirmekti. Bunun için devlet desteği, atılacak adımlar kritik önem taşıyordu. İlk olarak 32 bin sağlık personeli istihdam edildi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla ülke çapında pandemi hastanelerinin inşa edilmeye başlanılması, mevcut hastanelerin ise kapasitelerinin arttırılması talimatı verildi. Bu bağlamda 45 günde sadece İstanbul’da, her biri 1000 yatak kapasitesini aşan 3 hastane yapıldı. Bu hız Türkiye’de belki de dünyada bir ilkti. Avrupa’da her 100 bin nüfusa düşen yoğun bakım yatağı sayısı 12’nin altındayken, ülkemizde bu rakam 1 ayda 50’ye çıkarıldı.
Küresel salgının ülke ekonomisine, güvenliğine, turizmine, ticaretine ve çalışma hayatına neden olabileceği olumsuz etkileri en aza indirmek için kapsamlı destek paketleri bir bir hayata geçirilmeye başlandı. “Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi esnaftan çiftçiye, işvereninden işçisine, memurundan emeklisine kadar toplumun birçok kesimine rahat nefes aldırdı. İşletmelere 450 milyar TL’den fazla kredi imkanı sağlandı. Kamu bankalarına olan borçlar, 3 ay boyunca ertelendi. İşten çıkarılmaları önlemek için çalışanlara yönelik kısa çalışma ödeneği devreye girdi. Toplamda 4 milyon 500 bin haneye 1000’er lira nakdi destek verildi. Emekliler de unutulmadı. En düşük emekli maaşına yüzde 50 zam yapıldı, 1.500 TL’ye çıkarıldı.
Millet de devletine sahip çıktı bu kritik süreçte. Düzenlenen “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyasına yapılan bağışlar yaklaşık 2 milyar lirayı buldu. Devlet milletine, milleti de devletine sahip çıkmalıydı. Öyle de oldu.
Tüm dünya ülkelerinin içine kapanıp ecel terleri döktüğü bu kritik günlerde, imdada Türkiye yetişti. Kargo uçaklarımız hayat kurtarmak için peş peşe havalandılar. Çin, İran Bulgaristan, İtalya, İspanya, İngiltere, İrlanda, Kosova, Libya, Kırgızistan, Azerbaycan, hatta binlerce kilometre uzaklıktaki Brezilya, Kolombiya, Venezuela ve isimlerini yazmadığım birçok ülkeye tonlarca tıbbi yardım malzemesi ve ekipman sevkiyatı yapıldı.
ABD’ye bile tıbbi yardım malzemesi gönderildi. Bize bir dönem yaptırım uygulayan, ekonomimizi sarsmaya çalışan dünya devine(!) 500 bin maske, 400 bin önlük, 2 bin litre dezenfektan, 500 yüz koruyucu, koruyucu maske, gözlük hibe ettik.
Unutamadığım tablo ise neydi biliyor musunuz? ABD’li komutanların teslim aldığı yardım kolilerinin üzerinde yazan Hz. Mevlana’nın “Ümitsizliğin ardında nice ümitler var. Karanlığın ardında nice güneşler var” sözüydü. Evet, Türkiye’nin uzattığı o yardım eli karanlığın ardından doğan bir güneşti. Bu yardımlar, kim bilir kimlerin hayata tutunmasını sağladı.
Kısaca, Türkiye Cumhuriyeti insanlık adına üzerine düşen görevi fazlasıyla yaptı. Türkiye oynadı, dünya alkışladı…