Cilalı COVID Devri!

24.08.2020
20 yılı aşkın süredir iletişim ve markalama alanında çalışan İsmail Bayazıt, hem yerel hem de uluslararası eğilimleri analiz ederek geliştirdiği projelerini iletişim, itibar yönetimi, yayıncılık, reklamcılık, medya planlama, etkinlik, büyük veri analizi ve ticaret gibi farklı dallarda faaliyet gösteren şirketleri aracılığıyla hayata geçirmektir. Bir dönem Star gazetesinde köşe yazarlığı yapan Bayazıt, yayıncılık tutkusunu 2015’ten bu yana imtiyaz sahibi olduğu The Brand Age dergisinin genel yayın yönetmenliğiyle sürdürmekte ve ayrıca her fırsatta Türkiye’nin marka kimliğini güçlendirme hedefiyle uluslararası yayınlara içerik ve projeler geliştirmektedir. İsmail Bayazıt çok yönlü ve iddialı idealleri strateji, planlama ve veri destekli kararlarla hayata geçirmeye ve kalıcı başarılar için farklı disiplinler etkin şekilde bir araya getirmeye inanıyor. İsmail Bayazıt, who has been working in the field of communication and branding for more than 20 years, is applying his projects developed by analyzing both local and international trends through companies operating in different branches such as communication, reputation management, publishing, advertising, media planning, activity, big data analysis and trade. Working as a columnist for the Star Newspaper for a period, Bayazıt’s publishing passion continues with the general editorship of The Brand Age magazine franchise owned by him since 2015 and also takes every opportunity to develop international broadcast content and projects with the aim of strengthening Turkey's brand identity. İsmail Bayazıt believes in bringing versatile and ambitious ideals to life with strategy, planning and data-supported decisions and to effectively combine different disciplines for permanent success.

 İsmail Bayazıt- KGK Genel Başkan Vekili

 

Covid-19 pandemisi, Sağlık Bakanımızın da belirttiği gibi 2. Dünya Savaşı’ndan bugüne yaşanan en büyük ve en yaygın felaket olarak adlandırılıyor. Aralık 2019’dan beri kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alan bu virüs, tüm insanları evlerine hapsetti. Evlere kapanan insanlar bu süreçte en fazla gıda, içerik ve teknoloji tükettiler. Makarna raflarının boşaldığı marketler ve yükselen reytingler bu tüketimin en açık ve basit ispatıydı. Evet, içerik diyorum çünkü evde geçmek bilmeyen vakti bir derece hafifletmek için sadece TV izlemek yeterli gelmedi. Ülkemizdeki yaygın ve hızlı internet kullanımı, akıllı mobil cihaz penetrasyonu ve genç nüfus üçlüsü yan yana gelince online dünyada ne bulursak hızla tükettik. Her gün dışarı çıkma bahanesiyle markete gittik, yiyecek içecek aldık ve ekranların başına geçtik.

TV izleme süremiz geçen yılın mart ayına göre yüzde 13, nisan ayına göre ise yüzde 19 artış gösterdi. Reytingler vasat içeriklere rağmen, yüzde 32 artışla geçmiş yılların rekorunu kırdı. Vasat içerik diyorum çünkü insan iş gücüne dayalı her sektör gibi, ciddi bir ekonomi kalemi olan ve tüm dünyaya açılan prodüksiyon sektörü de Covid-19’dan nasibini aldı ve içerik üretemez hâle geldi. Vatandaşlarımızın yüzde 93’ü medyadan aldığı haberlere güvendiğini beyan etti ve haber kanalları ana kanallardan daha fazla izlenme başarısı yakalayarak, yoğun takip edildi. Yine bu doğrultuda online haber siteleri yüzde 200 daha fazla trafik alırken, insanlar gerek kendilerini eğlendirebilmek gerekse süreci hafifletebilmek için sosyal medyayı daha fazla tüketti. Gazete tirajlarındaki düşüş bu dönemde daha dramatik bir hâl alarak ortalamada yüzde 25-30’ları buldu. Radyo, açık hava ve sinema ise salgının hışmına uğrayan yegâne mecralar oldular. Reklam yatırımlarında bir düşüş yaşanır mı sorusunun yanıtı ise mutlaka bir kayıp yaşayacağımız şeklinde olacaktır. Uzun dönemli bir öngörünün yapılamadığı bu felakette ülkemiz ekonomisine yön veren markaların takınacakları tavır, yakın gelecekte ne tür sonuçlarla karşılaşacağımızı gösterecektir. 2021 yılı ilk çeyreğinde açıklanacak 2020 reklam yatırımlarında yüzde 8 ila 10 arasında bir düşüş beklentisindeyiz.

Buna benzer dalgalı dönemleri daha önceki yıllarda da yaşadık. Bazen hızla, bazen tahminlerimizden çok daha uzun vadede toparlandık. Fakat günümüz ortamında data analitiğini bu kadar benimsemişken, bazı öngörüleri çok daha bilimsel ve gerçekçi yapmamız gerekmektedir. Burada standart medya tüketim alışkanlıklarımızın ya da standart ticaret yaklaşımımızın sorgulanması, durup nerelerde ne tür eksiklerimizin olduğunu tespit zamanı olarak, bu durgunluk sürecini bir avantaj olarak görmek mümkün. Teknolojilerimiz, otomasyon sistemlerimiz, AI sistemlerimiz ve daha da fazlasını kapsayan dijital dönüşüm performansımızı tüm Türkiye olarak gözden geçirmemiz gerekiyor. Bugüne kadar yatırımlarımızı kısıtlı tutarak, gelişmesine tam gaz vermediğimiz yazılım, teknoloji, start-up çalışanlarını yurt dışına kaçırarak yaşadığımız acı beyin göçünün bugünden sonra sancısını çekeceğiz. McKinsey’nin “İşimizin Geleceği” isimli uzun ve detaylı raporunda hem optimist, hem de yüzümüze tokat gibi çarpan acı gerçekleri kısaca paylaşacağım. Pandemi dönemi sonrasında daha da artması beklenen işsizlik oranları ekonominin gidişatında büyük korku yaratmaktadır. İnsanların tıpkı pandemi döneminde hayatını kaybedenlerin trafik kazasından ya da kanserden ölenlerden daha az olduğunu görmek istemesi gibi; işsizliği de gelişen teknolojilere ayak uyduramamak, teknolojinin getirdiklerine yenik düşen iş kollarının yerine dijital dönüşümünü tamamlamış ve bu alanlarda iş imkanı bulabilecek insanlarla işsizliğin önüne geçilebileceğini düşünememesi bir benzerlik göstermektedir. Temel ve fiziksel yetkinliklerin yüzde 8 ila 10 aralığında azalacağı gelecek 10 yılda, teknolojik yetkinliğini yüzde 63 gibi ciddi oranda arttırması beklenen nesillere ihtiyaç duyulmaktadır. Avrupa’nın dijital bilgi ve iletişim teknolojileri alanlarında hâlâ Amerika ve Çin’in gerisinde olması, yapay zeka konusunda hâlâ emeklemekten öteye geçememiş olmamız gelecek nesillerin devamlılığı anlamında tehlike sinyalleri vermektedir. Tamamen otomotize olabilecek mesleklerin yanısıra, yapısı gereği olamayanlarda ise yüzde 30 gibi ciddi bir oranda otomotize olma imkânı mevcuttur. Türkiye’de ise, mesleklerin yüzde 60’ında yapılan işin 3’te 1’i otomatize olmaya uygundur.

Tüm bunlardan bahsetmemdeki sebep, yaşadığımız bu zorlu dönem öncesinde de sık sık sorguladığımız fakat gelen krizle üzerimizdeki tembelliği atabileceğimiz bir geri kalmışlık içerisinde debelenmemizdir.

Tüketicinin medya tüketimi nedir, hangi mecra daha fazla tüketilmektedir soruları artık anlam ve içeriğini kaybetmiştir. Tüm dünyadan daha ucuz reklam birim maliyetlerine sahip, dünyanın en parlak ilk 15 ekonomisi içerisinde gösterilen ülkemizde bazı konularda artık harekete geçmemiz gerektiğini yaşadığımız bu dönem bizlere de sert bir şekilde gösterdi. Teknolojik gelişmenin evlerden bağlanılarak yapılan ve konforlu olduğu iddia edilen video konferanslarla sınırlı olamayacağını, hâlâ medya satın almada arz talep dengesine göre bir bidding sistemi kuramamış olmamız, hâlâ insan iş gücüne olan bağımlılığımız nedeniyle hepimizin kriz sonrası istihdamları kara kara düşündüğümüz, hâlâ karlılık peşinde koşarken büyük resmi kaçırarak Amerika ve Çin’in çok gerisinde kalan teknolojik dönüşümlerimiz, son 2 ayda abone sayısını yüzde 23 arttıran, en yüksek karını Covıd-19 döneminde yapan Netflix’in, gerek teknoloji gerekse içerik ile dünyaya kafa tutan tavrı en basit şekilde herkesi kendine getirmeli.

Artık teknoloji ve dijital dönüşümden korkmamamız gerektiği, yeni nesillerimizi eğitmemiz ve yetiştirmemizin önemini, e-ticaret, yapay zeka, ileri planlama ve satın alma yazılımları ile iş gücünü doğru, verimli ve geleceğe hazır, yatırım ve kazancımızı ise hak ettiği değere ulaşır, ekonomiye katkı sağlar, ayağımızı yere sağlam basar hâle getirmemizin şart olduğunu idrak etmeli ve bundan sonra var gücümüzle bunlar için çalışmalıyız. Yoksa “55+ yaş boomerlar artık dijitalleşti” gibi klişe ve hiçbir fayda sağlamayan bulgularla yerimizde saymaya devam ederiz.