GAZZE’DEKİ GAZETECİ KATLİAMI, KIRMIZI ALARMDIR!
Bir devletin, savaş alanında görev yapan gazetecinin yaşam hakkını çiğnemesi ve çok sayıda gazeteciyi “katliamcı strateji” çerçevesinde öldürmesi, 21’nci yüzyılın savaşlarının gelecekteki yüzünü de gösteriyor: Medya/sosyal medyaya hakim olmayan savaşı kaybeder…İsrail ordusun gazetecileri savaş alanından uzak tutma stratejisinin zemininde “yapay zeka” destekli bir sivil katliamının gerçek yüzünü insanlığın geri kalanından saklama telaşı yatmaktadır. Bu, gelecekteki savaş alanlarında da gazetecinin hedefte olacağını işaret ediyor.
İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği “sivil katliamı zeminli” savaş, insanlık tarihinin “yapay zekanın askerileştiği” ilk savaşıdır.
Yapay zeka, ilk kez bu savaşta “insan öldürme” amaçlı kullanıldı.
HABSORA… Bu yapay zeka programının adı… İbranice “müjde” demek…
İsmin bilinçli bir tercihle konulmuş olduğu açık bir gerçek: HABSORA, bundan böyle savaşların eskisi gibi olmayacağını, bir yapay zekanın “insani değer barındırmadan” gerçekleştirdiği analizler ile artık çok fazla kadın ve çocuk başta masum sivillerin bir tür “etnik temizlik” stratejisi ile öldürüleceğini “müjdeliyor(!)”
Sistemin temeli 2019 yılında atılmış. İsrail’in 22’nci Genelkurmay Başkanı olarak tanınan Aviv Kochavi, kendi döneminde başlayan ve bugünlerde büyük bir insan katliamını sürdüren sistemden belli ki, çok gurur duyuyor: “Bu yapay zekanın yardımıyla çok sayıda veriyi herhangi bir insandan daha iyi ve daha hızlı işleyen ve bunları saldırı hedeflerine dönüştüren bir sisteme sahip olduk. 2021’de Duvarların Muhafızı Harekatı’nda devreye girdiğinde günde 100 hedef üretti. Geçmişte Gazze’de yılda 50 hedef bile üretemediğimiz günler yaşamıştık. Gerçekten bir fabrika gibi çalışıyor. Hızlı çalışıyoruz ve bu nedenle hedefi derinlemesine incelemek için zamanımız yok. Ne kadar çok hedef ürettiğimiz üzerinden çalışmalarımızı sürdürüyoruz…”
HABSORA, emekli generalin dediği gibi gerçek bir fabrika… Zaten, onu kullanan İsrail istihbarat uzmanları da tariflerinde “KATLİAM MAKİNESİ” tanımını kullanmayı tercih ediyorlar.
YAPAY ZEKANIN VİCDANI YOK…
Aviv Kochavi’nin kısa açıklaması, çok derin farklılıkları barındıran kimlik taşıyor. Söylemek istediği, bir yapay zekanın aslında “vicdanı” olmadığı… Hızlı çalışıyor ve saptadığı hedefleri derinlemesine incelemiyor… İşte bu cümle, her şeyin başını ve sonunu ifade ediyor..
HABSORA’ya yüklenen program, “Hamas lider kadrolarını ve bağlantılı savaşçıların yerini tespit” üzerine, gelen verileri çok hızlı değerlendiriyor ve kararını alandaki güçlere iletiyor: Hamas liderleri Şifa Hastanesi’nde!.. Normalde bu tür bir analizi “insan beyni” yapsa, bir hastanenin vurulamayacağını bilerek davranır, fakat “vicdanı ortadan kaldıran” kimlikle savaşmayı tercih ettiyseniz, bu analiz sonrasında o hastane dümdüz olur!..
İsrail ordusunun neden bu kadar çok sivil alt yapıyı, özellikle okul ve hastaneleri bombaladığı giderek netleşmiş durumda… Hedefleri bir yapay zeka belirliyor, en az onun kadar robotlaşmış askerler de o hedefleri bombalıyorlar…
HABSORA’nın vicdandan arınmış bir yapay zeka programı zemininde üretilmesi, yoğun nüfusun yaşadığı sivil yerleşim alanlarına Amerika’dan alınan ve esas olarak geniş alanlarda veya askeri hedeflerde kullanılmak amacıyla üretilmiş bir tonluk bombaların kullanılması net bir kimlik ortaya koyuyor: BU BİR SAVAŞ DEĞİL, KATLİAM…
ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLERİN SAYISI ANLAMLIDIR…
Savaş, gazeteci için her zaman en riskli ortamdır, yaşadık biliyoruz. Bir gazeteci için savaşta en tehlikeli an mayınla karşılaşma anıdır. Mayın, sinsi bir silahtır, özellikle, gayrı nizami harp alanlarında milis kuvvetlerin her hangi bir haritalama yapmadan mayınlama yapması o savaş alanının doğal sonucudur.
Bir savaş muhabiri, önce “mayın duyarlı” eğitim almak zorundadır.
İki ateş arasında kalma riski, milis gruplarının gazeteciye karşı sergileyebileceği riskli davranışlar, savaşan taraflardan birinin “düşman” gördüğü milliyetten olmak gibi unsurlar da gazeteci açısından önemli risklerdir.
Üzerinde PRESS yazan kask ve yeleklerin giyilmesi, uzaktaki bir keskin nişancının hatalı karar vermesini engeller mi, ayrı bir soru işaretidir. Bazen, ne kadar tedbir alırsanız alın, o kötü sonu engelleyemediğiniz anlar yaşanabilir…
Mesela, 1992-1995 yılları arasında yaşanılan ve 2’nci Dünya Savaşı sonrasının (bugünkü Ukrayna’dan haliyle önce) Bosna Savaşı’nda ölen gazeteci sayısı 25’dir. Bu rakamın 19’u doğrulanmış, 6 gazeteci ise kayıp listesinde yer almıştır.
Üç yıl süren bir savaştan söz ediyoruz. Sırp-Boşnak-Hırvat silahlı güçlerinin hesaplaşması, üstelik Saraybosna’nın 5 Nisan 1992-29 Şubat 1996 arasında SARAYBOSNA KUŞATMASI yaşanmış…
Üç yılı aşan çok yönlü ve belirsizliklerle dolu bir savaş ortamında 25 meslektaşın ölümü…
Gazze Savaşı’nda (7 Ekim-20 Aralık tarihleri arasında) ölen gazeteci sayısı 89!.. Gazze’de sadece iki ay içinde, üç yıllık Bosna Savaşı’nın üç misli gazeteci ölmüş durumda…Tam bu noktada, bir başka rakam daha vermekte yarar var: Sırp güçlerini yaklaşık 4 yılı bulan Saraybosna kuşatmasında toplam 13.952 insan öldü. Bunlardan 9.429’u Boşnak, 3.573’u Sırp, 810’u Hırvat ve 140’ı diğer milletlerdendi…
İsrail, üç aya yaklaşan harekatta, Gazze’de yarısı çocuk olmak üzere 21.110 insanı öldürdü, 30 binden fazlasını da yaraladı…
Dört yıla varan bir kuşatmanın rakamlarıyla iki aylık bir saldırının rakamlarının karşılaştırılması bile YAPAY ZEKA DESTEKLİ BİR KATLİAMIN gerçek boyutlarını göstermesi açısından önemlidir.
AİLELERİYLE BİRLİKTE KATLEDİLDİLER…
Yaşanılan, dünyanın önde gelen haber ajanslarıyla bağlantılı çalışan Filistinli meslektaşların aile bireyleriyle birlikte öldürülmeleridir. Onlar, Amerika Birleşik Devletleri başta, Batılı devletlerin tam desteğini almış pervasız bir ordunun sürdürdüğü katliam savaşının bütün yönleriyle dünyada duyulmasına sağlayan neferlerdi…
Gazze’nin tüm insanlarıyla birlikte bir “gazeteci katliamı” da yaşayacağı 27 Ekim günü zaten belli olmuştu. Reuters o gün geçtiği haberde, Fransız haber ajansı AFP ile birlikte İsrail Silahlı Kuvvetleri’ne “Gazze’de görev yapan gazetecilerin güvenliğinin sağlanması” yönünde yaptıkları başvurunun, “Gazze Şeridi’nde” görev yapan gazetecilerin güvenliğini garanti edemeyiz” denilerek cevaplandığını duyurdu.
Aslında, yapay zeka destekli katliamcı, etnik temizlik hedefli bir askeri strateji için gazeteci bir numaralı risk unsurudur, İsrail ordusu bu nedenle gazetecileri hedef aldı.
GELECEĞE DÖNÜK GÜÇLÜ BİR ALARMDIR…
Soğuk Savaş yıllarının Latin Amerika, Afrika, Asya ve Ortadoğu’daki bölgesel savaşlarından Bosna ve Kafkasya cephelerine kadar uzanan süreçte ilk kez bir devlet, doğrudan gazetecileri hedef alıp, öldürüyor!..
Bu, son 80 yılda yaşanılan bölgesel savaşlarda, milis/terör gruplarının bile yapmadığı, Afrika’nın ücra köşelerindeki “kabile çatışmalarında” bile yaşanmayan bir tercihle Gazze’de karşılaşılmış bir durumdur.
Sudan’ın Darfur bölgesinde 2003’ten günümüze devam eden ve 400 bin sivil ölüme ulaşması nedeniyle “soykırım” olarak adlandırılan süreçte ölen gazeteci sayısı 10’dur! Bölgenin önde gelen yayın organlarından birinin genel yayın yönetmeninin milisler tarafından infaz edilmesi, 2009 yılında küresel gazetecilik zemininde en çok tartışılan konulardan biri olmuştu…
Bu örnek bile İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği “bilinçli gazeteci katliamının” boyutlarını göstermesi açısından önemlidir.
İsrail’in tercihi geleceğin savaşlarında, gazetecilerin bugüne kadar görülmemiş boyutta hedefe oturtulması sürecinin de başlamasına neden olur mu; evet.
MELEZ SAVAŞLAR döneminde, medya/sosyal medya açık bir cephedir.
O cepheyi kontrol edemeyen, askeri cephede ne yaparsa yapsın, köşeye sıkışmaya mahkumdur.
Bu gerçek gazetecilik mesleğini bugüne kadar yapmış olduğumuz tariflerin ötesinde riskli bir noktaya taşımaktadır.