Zafere giden yoldaki engelleri aşmak
Fevzi Kızılkoyun – Hürriyet
Tüm dünyanın ‘Bir an önce bitsin’ dediği 2020 yılı geride kaldı. İnsanlığın Covid-19 salgınıyla mücadelesindeki bir yıl tamamlanırken gündelik hayatlarımız ilk kez böylesine değişti. Şimdiye kadar her türlü halini, çeşitli araçlarla duyduğumuz ya da tanık olduğumuz bu yerküre, pandemi gibi büyük bir sınavı birlikte hareket ederek aşmaya çalıştı ve çalışmaya devam ediyor. Hepimize geçmiş olsun.
Küresel bu salgının; birey, toplum, devlet ve dünya üzerindeki psikolojik, sosyolojik ya da ekonomik etkileri sonucu yeni bir dünya kurulması zorunlu oldu ve bu dünyaya geçiş iyiden iyiye hissedilir hale geldi. İnsanlık için büyük dönüşümlerin başladığı bu dönemde her şey yenilenirken, eski asırdan kalma işgalci zihniyetin bu yüzyıla aktardığı ve pandemi sırasında yanı başımızda hepimizi üzen önemli sorunlarından biri sona erdi. Dünyanın çözüme kavuşamayan en eski ihtilaflardan biri olan Dağlık Karabağ sorunu, nihai bir sonuca ulaştı.
Ülkemizin doğusuyla içinde yer aldığı Kafkasya Bölgesi, 20. yüzyılın başlarından bu yana içinde farklı sorunları barındıran bir coğrafya olma özelliğini koruyor.
Sovyetler Birliği’nin dağılışının ardından bu coğrafyanın merkezinde kalan Dağlık Karabağ, bugün bağımsız birer devlet olan Azerbaycan ve Ermenistan sınırları arasında üzerinde uzlaşı sağlanamamış 4 bin 400 kilometrekarelik bir bölgeyi oluşturuyor.
DAĞLIK KARABAĞ, AZERBAYCAN’INDIR.
Tarihi olarak 18. asır sonundan itibaren Azerbaycan Hanlıklarına bağlı; güzelliği ve verimliliği ile bir çekim merkezi olan Dağlık Karabağ, 1923’te Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir bölge statüsü kazandı. Sovyetler Birliği’nin dağılmaya başladığı dönem olan 1980’lerde, birlik çatısı altında on yıllardır üzeri kapanan birçok sorun gibi Dağlık Karabağ sorunu da su yüzüne çıktı.
Dağlık Karabağ’daki sorunlar, Şubat 1992’de Ermeni birliklerince gerçekleştirilen ve İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün o dönem “En Kapsamlı Sivil Katliam” olarak nitelendirdiği Hocalı Katliamı ile bir felakete dönüştü. Yıllar içinde 30 bin kişinin hayatını kaybettiği savaşta, 1994’te ateşkes yapılsa da, üzerinde anlaşma sağlanmayan ihtilaflı bölgeler kaldı. Ermenistan, Dağlık Karabağ için ‘kendi kaderini tayin eden bir statü’ istediğini gerekçe göstererek belli bölgeleri işgal etti. Azerbaycan, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çekilmesini talep ederken, Ermenistan bunu yapmayacağını duyurdu. İki taraf, bölgeyle ilgili bir türlü anlaşmaya varamadı. Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgalinin ardından Azerbaycan’ın yanında yer alan Türkiye, o günden sonra Ermenistan ile sınırını kapattı ve diplomatik ilişkilerini sınırlandırdı.
Ara ara sınırda yaşanan üç dört günlük çarpışmalar sonrası uluslararası birtakım görüşmeler yürütülse de, Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ bölgesi sorunu tam 26 yıldır sürüyordu. Ta ki geride kalan zor yılın temmuz ayında, Azerbaycan-Ermenistan arasında daha önce hiç sorun yaşanmayan bir sınır olan Tovuz bölgesinde çatışmalar başlayana kadar. Ağır silahlar kullanan Ermenistan birlikleri; Azerbaycan’a ait bölgelere saldırıp, topraklarını işgal edince çatışma bir savaşa dönüştü ve dünya kamuoyunda süreç hassasiyetle izlendi.
İşgal edilen topraklarını büyük bir kurtuluş savaşı vererek kazanan ülkemiz, bu dönemde de dost ve kardeş devlet Azerbaycan’ın mücadelesinde yanında yer aldı. Bu haklı davasına soy ve kültür birliği etkisiyle de destek oldu. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere diğer tüm uluslararası kuruluşlara çağrılarda bulundu. Kabinesi üzerinden ulusal ve uluslararası etkileşime girerek kimsenin bu duruma kayıtsız kalmamasını sağladı. Tüm bu süreçte ülkemiz Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise dünya ülkelerinin yöneticileri ile Azerbaycan lehinde çeşitli görüşmeler yapıp, tüm diplomatik kanallar ile doğrudan temasa geçti.
Müzakere sürecinde uluslararası hukukun tüm esaslarına uyduğu halde istemediği bir savaşa çekilen Azerbaycan; yaklaşık 3 ay süre içinde topraklarını geri aldı. Devlet başkanı Aliyev’in tecrübesi ve stratejisi ile hem müzakere masasında hem de savaş alanında büyük başarı göstererek bu savaşı kazandı. Daha önce üç kez insani ateşkes anlaşmasına varılan, ancak her seferinde ihlâl edildiği için barış sürecine geçilemeyen Dağlık Karabağ sorunu böylece bitti.
AVRASYA’NIN HAZİNESİ HAZAR, DÜNYAYA YETER.
Hazar Denizi’nde büyük bir zenginliği olan Azerbaycan’ın, dünya enerji jeopolitiğinde önemli bir konumu var. Yeni jeopolitik planlamalar içinde Libya’dan Suriye’ye ve Kıbrıs’a kadar yayılan gerginliğin, oynanan oyunlarla Karabağ’a kadar yayılması, ülkemiz dahil Kafkasya Bölgesi ülkeleri için sorunlu bir sürece neden olabilirdi.
Azerbaycan başta olmak üzere Türkmenistan’ın doğalgaz ve petrollerinin dünya pazarlarına açılmasına imkân verecek birçok projenin geçiş güzergâhında bulunan Karabağ, bu anlamda stratejik bir konumda. Türk dünyasının jeopolitiğinde bulunan enerji; kendi bölgesi kadar, Kıta Avrupası içinde oldukça önemli. Avrupa’nın yıllık enerji ihtiyacı, yaklaşık 450 milyar Euro seviyesinde. Bunun yüzde 20’si doğalgazdan. Tedarik kanalları belli: Kuzey Akım, Kuzey Akım 2, Güney Akım, Türk Akım, TANAP ve Doğu Akdeniz’den gelecek enerji kaynakları. Azerbaycan’ın petrolü Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ile taşınıyor. Bakü-Tiflis-Erzurum ve TANAP boru hatları ile de doğalgazı Türkiye’ye ve dünya piyasalarına ulaşıyor.
Bu noktada Türkiye ile Azerbaycan’ın üreteceği strateji başta olmak üzere her türlü inisiyatif çok önemli idi ve bu inisiyatif sayesinde bugün bölge, güvenli bir ortama dönüştü ve yeni koridorlara mekân oldu. Türkiye ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasındaki bağlantı noktası olan Kafkasya’da yaşanan bu barış ortamı, bölge ülkeleri için iktisadi, ticari ve kültürel bağların geliştirilmesi ve güçlenmesine büyük katkı sağlayacak hale geldi. Ermenistan’ın, bundan sonra çatışma yerine barışı tercih etmesi zorunlu kılındı. Bütün tarafların aynı anda kazanacağı bir uzlaşma zemini araması, tüm muhataplar gibi Ermenistan için de sağduyulu ve akılcı tek bir yol.
DOST DOSTUN ZOR GÜNÜNDE EL ELE
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, ateşkes anlaşmasını ve galibiyetini canlı yayın ile tüm dünyaya duyurduğu konuşmasında, “Kardeşim Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in çabalarını takdir ediyorum. Çatışmaların bitmesinde bu iki lider olumlu rol aldı. Bu aynı zamanda bölgedeki iş birliği formatını da büyük ölçüde belirliyor” diyerek Türkiye’nin bu konudaki rolünün altını çizdi. Aliyev’in sözleri bunlarla sınırlı kalmadı. Anlaşma metninde resmen yer almasa da, Türkiye’nin 5. Madde’de belirtilen “barış gücü merkezinde” Rusya’yla birlikte yer alacağını da söyledi.
- Madde, “Anlaşmanın taraflarca uygulanması üzerindeki kontrolün etkinliğini artırmak için ateşkesi kontrolü etmek üzere bir barış gücü merkezi oluşturulacak” ifadelerine yer veriyor.
30 yıla yakındır işgal altında olan topraklarını geri kazanmanın gururuyla bölgeyi kısa sürede geliştirme ve kalkındırma yoluna giren Azerbaycan, kazandığı zaferin kalıcılığı için şimdi yoğun bir gayretle bölgeyi yeniden inşa etmeye başladı. Türkiye, bölgede varılan anlaşmanın kalıcı olmasını sağlamak ve geniş kapsamlı çözüm için gerekli şartları oluşturmak için Azerbaycan ile omuz omuza yol alma kararı aldı.
İşgal altındaki topraklarının kurtarılması dolayısıyla İlham Aliyev’in ev sahipliğinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mehmetçik’in de katılımıyla Azerbaycan başkenti Bakü’de Zafer Geçidi Töreni düzenlenerek tüm dünyaya birlik mesajı verildi.
Küresel Gazeteciler Konseyi olarak dünyanın en önemli gazetelerinin temsilcilerini Bakü’de ağırladığımız günlerde, bizim de katıldığımız bu zafer töreni sırasında, Türk SİHA’ları ve Türk komandoları geçit töreninde müthiş bir gövde gösterisi yaptı. Azerbaycan’ın 44 gün gibi bir sürede işgal altındaki topraklarını kurtarması, coşkulu bir biçimde kutlanıldı. Bakü Azatlık Meydanı’nda gerçekleştirilen kutlamalarda, Azerbaycan ordusu ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 2783 Mehmetçik törene katıldı.
Törende yaptığı konuşmada, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz ifadesiyle “Azerbaycan’ın kederini kederimiz, sevincini sevincimiz bildik.” cümlesini hatırlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Azerbaycan’ın topraklarını işgalden kurtarmış olması, mücadelenin bittiği anlamına asla gelmiyor. Bugüne kadar siyasi ve askeri alanda sürdürülen mücadele bundan sonra çok daha farklı cephelerde devam edecektir.” diyerek geleceğe güzel önermelerde bulundu.
Törenin ev sahibi Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ise, “Kardeşim ‘Bu muharebede haklıdır’ demiştir. Türkiye her zaman Azerbaycan’ın yanındadır demiştir. Bu birliğimizin tezahürüdür. Türkiye’nin verdiği destek her bir Azerbaycan vatandaşını gururlandırmış, sevindirmiştir. Bir kez daha bizim birliğimizi, haklarımızı tüm dünyaya göstermiştir. Savaş meydanında bu çatışmayı kazandık. Siyasi ve diplomatik zaferler meyvesini verdi.” cümleleriyle Türkiye’nin kendileri için önemini net bir şekilde yeniden ifade etti.
KALICI ÇÖZÜM İÇİN SAĞLAM ZEMİN
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in dediği gibi iki ülke arasında temelleri yüz yıl önce atılan, resmiyette ise 10 yıl önceye dayanan yakın iş birlikleri bugün meyvesini veriyor. Hürmetli Haydar Aliyev’in yüzyıla ışık tutan “Bir Millet, İki Devlet” cümlesi bir şiar, Türkiye ve Azerbaycan’ı birleştiren, ülkenin her vatandaşı tarafından kabul edilen bir ülkü artık. Şimdilik askeri eğitim, müşterek tatbikatlar, teknoloji transferi ve ortak üretim başlıklarında toplayacağımız bu iş birlikleri sayesinde Azerbaycan’ın NATO kapsamındaki çalışmalara katılmasının ve özellikle Ermenistan’la yaşanan çatışmalarda güçlenmesinin önünü açtı. Bu yakınlaşmalardan memnun olan ülkenin önümüzdeki süreçte de çok yönlü askeri teknik potansiyele sahip Türkiye’yle iş birliklerini artıracağı ve teknoloji transferini bizden yapmaya devam edeceğini gösteriyor.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye’nin Azerbaycan’a ihracatı 2019 yılında 1,6 milyar doları bulurken, bu ülkeden ithalatı 394,8 milyon dolar olarak kayıtlara geçti. Böylece toplam 2 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşıldı. Hatta iki ülke liderleri, şubat ayında yaptıkları görüşmede ikili ticaret hacmini 15 milyar dolara ulaştırmayı hedeflediklerini söylediler.
TÜRKİYE’NİN GÜCÜ BİZİM GÜCÜMÜZDÜR
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Dış Politika İşleri Başkanı Hikmet Haciyev ile yaptığımız görüşmede aldığım bilgiler, 2021 yılında bu hedeflere ulaşılacağı doğrultusunda.
Türkiye’yi markalaşma yolunda önemli bir model olarak gördüklerini, Azerbaycan’ın ileriye yönelik planlamalarında bu modellerden faydalanmak için çeşitli girişimler içinde olduklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haciyev, Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Azerbaycan’ın yanında durdukları için teşekkür edip “Türkiye’nin gücü bizim gücümüzdür” diyerek iki ülkenin yakınlığına değindi.
Azerbaycan’ın normal zamanda dış politikadaki barışçıl tutumuna değinerek, ülkesinin girdiği bu haklı davanın dünyada net olarak anlaşılabilmesi için yabancı gazetecilerin gözlem ve tanıklıklarının çok önemli olduğunu vurgulayan Haciyev, bu cümleleriyle Küresel Gazeteciler Konseyi’nin yaptığı ziyareti daha da anlamlandırdı.
YENİ BÜYÜK OYUNDA TÜRKİYE
2020 yılında Türkiye, salgın başta olmak üzere birçok gündem ile sorun yaşadı. Yaşanan pandemi sorununda da görüldüğü gibi, ülkemiz ne batı ne de doğu ile problem yaşamadan yol alması gereken önemde bir ülke. 20. yüzyılın büyük ihtilaflardan Dağlık Karabağ sorununda Azerbaycan’a verdiğimiz destek de yine bunun göstergesiydi. İlişkilerimizi geliştirirken ülkemizin küresel dünya içerisinde jeopolitik konumu ve önemi, bölgemizin barışçıl politikaların içerisinde yer alması gerektiğini bize defalarca göstermiş durumda.
Yeni bir yılda, yeni dönemin bu müjdeleri Türk dünyası için de oldukça olumlu bir süreci gösteriyor. Azerbaycan önderliğinde, Türkiye iş birliği ile başlatılacak olan yeni koridor planlamaları, Doğu’nun büyük zenginliği olarak görülen enerji üzerinden ticari faaliyetlerin gelişeceğini gösteriyor.
Bugüne kadar kendisinden istenilen yardımı reddetmemiş olan Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, önümüzdeki dönemde de bölge ve dünya için önemli olan konumunu korumaya ve yükseltmeye devam edecektir. Her ülke ile ittifak halinde, huzur ve barış içinde ekonomik, toplumsal ve sosyal iş birliklerini sürdürecektir.
Yaşadığımız yüzyılda güç dengesi Avrupa’dan Asya’ya doğru kayarken, ticari yoğunluk, içinde olduğumuz coğrafyada toplanıyor. Tarihsel geleneğinde oyun kurucu olan Türkiye, jeopolitik, siyasi, sosyal ve teknolojik bakımdan oldukça avantajlı konumda.
Doğu-Batı arasındaki güç mücadelesini seyretmekle kalmayıp, bu güç mücadelesinin sonucunu büyük ölçüde etkileme potansiyeline sahip olan ülkemiz, paylaşılamayan bir devlet konumunda. Bu konum, “Yeni Dünya Düzeni” kadar, “Yeni Batı” ve “Yeni Doğu” şekillenmesinde de jeopolitik-stratejik önemi olan Türkiye’ye eşsiz manevra alanı sunmakta.
Konumu dahil tüm gelişmiş özelliklerinin farkında ve kıymetinde olan Türkiye’nin, kurgulanan “Yeni Büyük Oyun” da doğru pozisyon alacağını görmek ve ülke çıkarlarını her daim koruyacağını bilmek girdiğimiz yılın belki de en güzel müjdesi. Sürecin kazandırdıklarına hep birlikte tanık olacağımız güzel bir yıl dilerim.